Saraybosna kuşatmasına çocuk, kadın öldürmeye giden zengin Batılı turistler… Bir yanda Amerika Birleşik Devletleri diğer yanda Sovyetler Birliği… Bu iki devletin önderliğindeki Soğuk Savaş dönemi,
Berlin Duvarı 9 Kasım 1989’de yıkılınca son bulmuştu; her ne kadar tarih sayfalarına resmi olarak, Sovyetler Birliği’nin 26 Aralık 1991’deki dağılışıyla birlikte kaydedilmiş olsa bile…
Az buz bir şey değildi, iki kutuplu dünya düzeni ortadan kalkmıştı. Anımsıyorum da televizyonlar Berlin’i ikiye ayıran duvarın yıkılma görüntülerini vermeye başlayınca tüm dünyayı coşkulu, taşkın bir sevinç sarmıştı. Halklar mutlu, umutluydu: Savaşlar bitecek, barış gelecekti! Kitleler tüm kıtalarda meydanlara akıyor, sokaklara iniyor, müzikli danslı kutlamalar yapıyordu. Ancak dünyadaki bu coşkulu, taşkın mutluluk hali pek uzun sürmedi.
Barış sarhoşu insanlar daha ayılmadan kolları sıvayan Batılı emperyalistler dünyaya yönelik yeni planlarını bir bir hayata geçirmeye başladılar. Önce Mart 1991’de Yugoslavya’nın başına üşüştüler. Slovenya ve Hırvatistan’ı savaştırırken, Nisan 1992’de de Bosna Hersek savaşını başlattılar.
Balkanlar’ın incisi Saraybosna’yı çevreleyen tepelerde mevzilenmiş Sırp keskin nişancıların sivilleri tek tek vurup öldürmesi dört yıl boyunca yürekleri dağlamıştı. Hemen sonrasında Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen… Şimdi de Ukrayna, Sudan, İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırım… Daha bitmedi, kanla ölümle, katliamlarla beslenen Batılı emperyalistlerin yeni hedefleri Venezuela, Nijerya ve İran… Belki de Türkiye…
Sırtını Batılı emperyalistlere dayamış, gücünü Atlantik ötesinden alan iktidar ve muhalefetle birlikte Türkiye’nin başına örülen çorabın ülkeyi nerelere götüreceği kaygısı yaşarken, kuşatma yıllarında Saraybosna halkına yaşatılmış acıların korkunçluğu İtalya’da ortaya çıkarılınca bir kez daha kahrolduk.
ÇOCUK ÖLDÜREBİLMEK İÇİN DAHA ÇOK PARA ÖDÜYOR
1992 ila 1996 yılları. Saraybosna kuşatma altında. Şehri çevreleyen tepelere Sırp keskin nişancılar mevzilenmiş. Halk aç susuz. Bir parça ekmek bulabilmek için ölümü göze alıp sokağa çıkmak zorunda kalan kadın, çocuk, yaşlı siviller tepelerden üzerlerine yağdırılan kurşunlarla bir bir avlanıyor.
Keskin nişancı ilk atışta onları vurup öldürebilecekken, öyle yapmıyor, ilk kurbanını özellikle ağır yaralayıp yerde can çekişir halde bırakıyor. Sonra da kurbana yardıma gelecekleri bekliyor. Öyle de oluyor, bir süre sonra yaralının yanına yaklaşan diğer sivilleri ve sağlık görevlilerini de vurup öldürüyor. Çünkü, oyun böyle oynanıyor. Ne kadar çok sivil insanı öldürebilirse o kadar çok zevk alıyor, eğleniyor!
Bu dehşet verici oyunu oynayanlar sadece Sırp askerleri değil, insanları eğlence için öldürmeye
Saraybosna kuşatmasına giden Batılı zenginler… Sırp ordusu da bundan büyük kazanç sağlıyor. Tüm bu dehşet verici olay, araştırmacı yazar Ezio Gavazzani’nin 17 sayfalık bir dosyayla Milano Savcılığına yaptığı suç duyurusunda anlatılıyor.
Sırp askerlere yüksek miktarlarda para verip Saraybosna kuşatmasına giden Batılı gaddar zenginler, ilk atışta öldürmüyor. Önce nişan alıp ateş ediyor, sonra da beklemeye koyuluyordu: yerde can çekişen kurbana yardıma gelenlere de ateş ederek katliamı büyütüyorlardı. Öldürerek zevk almalarının yanı sıra amaçları şehir halkına mümkün olduğunca fazla acı çektirmekti.
Batılı zenginler Sırp Ordusu’na Saraybosna kuşatmasına keskin nişancı olarak katılabilmek için para ödüyor, sonra da kuşatma sırasında öldürdükleri sivillerin sayısına ve cinsine göre para ödüyorlardı. Öldürülen savunmasız siviller için bir fiyat listesi oluşturulmuştu. En pahalısı, çocuk vurup öldürmekti.
Bu gaddar zenginler arasında Batılı ülkelerden pek çok insan vardı. Alman, İngiliz, Fransız, Yunan, Bulgar, Amerikalı, Rus… Hatta İtalyan: Biri Torino, diğeri Milanolu bir estetik kliniği sahibi, sonuncusu ise Trieste’den.
Gavazzani’nin suç duyurusuna göre, bu savaş oyununu oynamaya hevesli gaddar zengin “turistler”i
Saraybosna tepelerine götürüp sivil halka ateş etmelerini sağlayan bir organizasyon vardı ve kendilerine “Hafta sonu keskin nişancıları” deniyordu. Cuma günü Trieste’ye geliyor, cuma öğlen saatlerinde Sırp havayolu Aviogenex ile Belgrad’a gidiyorlardı. Buradan Sırp ordusunun araçları ve helikopterleriyle Saraybosna tepelerindeki mevzilere götürülüyorlardı.
İki gün boyunca Saraybosnalı Müslüman halkı öldürüyor, sonra da pazar akşamı dönüyor, pazartesi
hiçbir şey olmamış gibi normal hayatlarına dönüyorlardı. Bu iki günlük “insan öldürme safarisi” için bugünün parasıyla yaklaşık 200 bin, 300 bin Euro ödüyorlardı. Bu “hafta sonu keskin nişancı turizmi” organizasyonunun arkasında Sırp devlet güvenlik servisi (günümüzdeki BIA) ile Sırp askeri istihbarat servisi KOS’un olduğu, işgal altındaki bölgedeki yerel komutanların da destek verdiği düşünülüyor.
Sloven yönetmen Miran Zupanič’in Saraybosna Safari adlı belgeselinde de anlattığı zenginlerin bu vahşi katliamlarının peşini bırakmayan araştırmacı yazar Ezio Gavazzeni Milano Savcılığına suç duyurusunda bulundu. Savcı Alessandro Gobbis de zulmetme isteği ve adi saiklerle ağırlaştırılmış kasten adam öldürme suçlamasıyla, şimdilik kimliği belirsiz kişiler hakkında soruşturma başlattı.
Bu davanın açılmasında Milanolu yazar Gavazzeni’ye iki avukat ve eski hakim Guido Salvini de destek veriyor. Türk okurun, Mehmet Ali Ağca’nın Papa II. Jean Paul’e yönelik suikast girişiminin perde arkasında Ermeni mafyasının da olduğunu belgelediği “Papa Ölmeli” kitabıyla tanıdığı araştırmacı yazar Ezio Gavazzeni ile bugün Ukrayna, Libya, hatta Gazze’de de yapıldığı tahmin edilen “Saraybosna savaş turizmi” üzerine konuştuk.
Ezio Gavazzeni
İKİ GÜNLÜK İNSAN ÖLDÜRME SAFARİSİ 300 BİN EURO
Saraybosna’daki bu “savaş turizmi”, “hafta sonu keskin nişancıları” hakkında nasıl ve ne zaman bilgi sahibi oldun?
Ezio Gavazzeni: “Bu konuyu 90’lı yıllardan beri biliyordum aslında ama o zamanlar araştıracak imkânım yoktu. İtalyan gazeteleri Corriere della Sera ve La Stampa’da bazı haberler çıkmıştı ancak o yıllarda kimse meseleyi derinlemesine araştırmaya kalkışmadı. Yıllar önce okuduğum bu haber hala aklımdaydı. İlgimin yeniden uyanması, 2022’de Al Jazeera yapımı, Miran Zupanič’in yönettiği Sarajevo
Safari belgeselinin yayımlanmasıyla oldu. Bu belgeselde bir müteahhit ve eski bir asker olan iki kişinin tanıklıkları yer alıyordu; bu kişiler, Saraybosna çevresindeki tepelerde İtalyan keskin nişancı turistlerin de olduğunu söylüyordu. O andan itibaren Zupanič’e yazdım; kendisi araştırmamın ilk aşamalarında bana yardımcı oldu ve ben de araştırmalarımı daha da derinleştirdim”
Bize o dönemde neler olduğunu kısaca anlatır mısın? Saraybosna’ya giden İtalyanlar kimlerdi? Kim götürüyordu onları Saraybosna tepelerine?
Ezio Gavazzeni: “Hatırlayacağın üzere 1992–1996 yılları arasında Saraybosna, Karadžić’in Sırp güçleri tarafından kuşatılmıştı. Şehir her gün havan topları ve tepelerden sivillere ateş eden keskin nişancılarla vuruluyordu. Birileri bu durumdan çok para kazanılabileceğini düşündü ve Saraybosna çevresindeki tepelere zengin Batılıları götürerek, onların para karşılığında sivil halkı vurup öldürmekten zevk alabileceklerini, eğlenebileceklerini fark etti.
Bu kişilerin belirgin bir siyasi kimliği yoktu; onlar için bu, savanadaki avların yerine sivillerin geçtiği bir tür safariydi. Zengin beyefendilerdi; saygın kişiler, yüksek itibara sahip insanlar, noterler, avukatlar, mali müşavirler, büyük şirketlerin başındaki iş insanları… Ancak hepsinin ortak noktası avcılığı ve silahları sevmeleriydi. “Hafta sonu keskin nişancıları” olarak adlandırılıyorlardı çünkü Bosna’ya yolculuk cuma öğleden sonra başlıyor, dönüş ise pazar akşamı oluyordu. Organizasyon hakkında bir şey söyleyemem çünkü belgeler savcılık tarafından gizli tutuluyor; ancak şunu söyleyebilirim ki, her bir “sivil insan avcısı” bugün yaklaşık 200–300 bin Euro’ya denk gelen bir ücret ödüyordu”
Ne kadar ödüyorlardı? Çocuk, kadın, yaşlı… belirli bir “fiyat tarifesi” var mıydı?
Ezio Gavazzeni: “Herhangi bir tarifeyi doğrulayamam ya da reddedemem; sadece dürbünün görüş alanına giren her hedefin vurulduğunu söyleyebilirim. Çocuklar ya da kadınlar için bir istisna yoktu… Keskin nişancı, dürbününde beliren her hedefe ateş ediyordu. Turistler Trieste’den Belgrad’a uçakla veya minibüslerle götürülüyor, oradan da Sarajevo çevresindeki tepelere çıkarılıyor ve oradan ateş edebiliyorlardı”
Bosnalı istihbarat görevlileri bu vahşeti durdurmak için İtalyan istihbaratıyla iletişime geçmiş… Ancak anladığım kadarıyla bir soruşturma başlatmak ve sorumluları yargılamak yerine olay örtbas edilmiş. SİSMİ belgelerine ulaşmak mümkün mü?
Ezio Gavazzeni: “Hayır, mümkün değil, bir şey söyleyemem, her şey savcılığın elinde”
Önemli tanıklıklar var: Miran Zupanič’in belgeseli, Sarajevo’nun eski belediye başkanı, Sırp General Ratko Mladić’in yargılanması…
Ezio Gavazzeni: “Evet, doğru bu tanıklıklar var; ama şimdi benim ortaya koyduğum yeni bilgi ve belgeler de var. Daha önce söylediğim gibi, ben Zupanič’in işinden yola çıktım ama daha ileri gittim ve araştırmam beni bu korkunç turizmin nasıl işlediğini tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarmaya kadar götürdü”
Bu cinayetlere katılan İtalyanların sayısına dair bir tahmin var mı? Diğer ülkelerden de katılanlarla birlikte yüzlerce olduğu söyleniyor. Amerikalı, Alman, İngiliz…
Ezio Gavazzeni: “Bu konuda sana söyleyebileceğim tek şey, hiçbir Batı ülkesinin bu vahşetin dışında
kalmamış olduğudur. Turistler tüm Batı ülkelerinden, hatta ABD ve Kanada’dan bile geliyordu; ben sadece İtalyanlara odaklandım. Kesin sayıyı söyleyemem çünkü savcılığa sunduğum belgelere dâhildir; ancak on, yirmi, otuz gibi birkaç on değil, çok daha fazla olduklarını söyleyebilirim”
Bu hikâyeden yola çıkarak, muhtemelen günümüz savaşlarında da böyle “ölüm safarileri” düzenleniyor… Ukrayna, Libya ve büyük olasılıkla Gazze’de Filistinlilere karşı…
Ezio Gavazzeni: “Bu savaşlara yönelik araştırmalarım yok,ama bugün de böyle bir turizmin oluştuğuna dair bazı söylentiler var”
Şu anda Savcı Alessandro Gobbis, senin yaptığın suç duyurusu üzerine, canavarca hislerle ve adi saikle işlenen kasten adam öldürme suçlamasıyla soruşturma yürütüyor; şimdilik failler meçhul görünüyor. Sence gerçek sorumluların isimleri ortaya çıkacak mı?
Ezio Gavazzeni: “Umut ettiğimiz şey bu. Tüm isimlerin ortaya çıkması mümkün olmayabilir, ancak birkaçının bile ortaya çıkması dava açılması için yeterli olur”
Seni Türkçeye henüz çevrilememiş “Papa ölmeli” kitabıyla tanıyoruz. Bu hafta sonu keskin nişancı turizmi üzerine de bir kitap yazmayı düşünüyor musun?
Ezio Gavazzeni: “Kesinlikle evet. Hatta kitap neredeyse hazır, ancak soruşturmalar devam ettiği sürece yayımlanması mümkün değil”
Birgül Göker Perdisa