“`html
Dilek Kaya İmamoğlu, sosyal medya platformu X üzerinden eşi ve şu an hapiste bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir mektubunu seslendirerek paylaştı. Ekrem İmamoğlu, mektubunda yaşadığı süreçten bahsederek;
“Beni haksız yere içine hapsettikleri bu kumpas yüzünden aylardır senin, çocuklarımın, güzide İstanbul’un ve halkımın hasretini çekiyorum. Hukuksuz bir şekilde yargılamaktan ziyade, doğrudan cezalandırmaya çalışan bir yargı eliyle 9 No’lu Cezaevi’nde özgürlüğümden ve sizden mahrum kalmış durumdayım. Böyle bir durumu konuştuğumda üzülüyorsun biliyorum. Ama merak etme. Bu 12 metrekarelik odada bile seni, çocuklarımı, ailemi ve ülkemizi düşünmekten alıkoyamıyorlar. Güne genelde yedi buçukta uyanıyorum. Sekiz sularında kapı açıldığında bu küçük dünyam biraz daha genişliyor ve gökyüzünü görebiliyorum. Güneşli havalar benim için keyif verici. Hatta yağmur yağsa bile dışarıda kalmayı tercih ediyorum, belki anılar canlanır diye düşünerek. Yağmur damlalarının tenime düşmesi bana özgürlük hissi veriyor; sonuçta mahkemenin kararları beni gökyüzünün bana sunduğu güzelliklerden alıkoyamaz. Hava kapalı olduğunda gökyüzüne kırılmam gerekli mi? Bulutlar geçince güneş tekrar parlayacaktır.
Burada günlük ihtiyaçlarım fazlasıyla zamanımı alıyor. Spor yapmaktan yemeğe, sağlığımı korumak için gerekli her türlü önlemi almaya dikkat ediyorum. Merak etme, aklın bende değil. Gündemde kalmanın öneminin farkındayım. Ancak burada bazı olanaklardan yoksun olduğumu da biliyorsun. Örneğin, kantinde dergi satışı olmadığı için okumak istediğim dergilerin fotokopilerini beklemek zorundayım. Ayrıca, bazı gazetelerin güncel içeriklerine ulaşmakta zorluk çekiyorum. Zihnimde beliren düşünceleri not almak için deftere dökmek zorunda kalıyorum.
Belki mükemmeliyetçiliğim seni sıkıyor ama burada mükemmeliyeti yakalamak için gerçekten çok fazla vaktim var. Okuma seanslarımın ardından günümü tamamlıyorum. Eğer fiziksel bir meşguliyetim kalmazsa düşünceler beni sarıyor. Ülkemi, seni, çocuklarımı her daim düşünüyorum. Koğuşumun dört duvarına bakarken içimde bir endişe belirmekle birlikte, Türkiye’nin geleceği, çözülmeyi bekleyen sorunlarımız ve hukukun üstünlüğünün ihlal edildiği durumlar hakkında düşünmeden edemiyorum. Ancak bu endişe ne korkuya ne de umutsuzluğa sebep oluyor. Zira ülkemizi bu zor durumdan çıkaracak olan ilk seçim hiç bu kadar büyük bir önem arzetmemişti.”
“GÖSTERDİĞİMİZ DAYANIŞMA, 12 METREKARELİK DÜNYAMDA BANA GÜÇ VERİYOR”
İmamoğlu, cezaevinde yürüttüğü politik çalışmalarından da bahsederek devam etti:
“Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ile yaptığımız görüşmelerde de bu konular üzerinde tartışıyoruz. O da süreç boyunca senin gibi hep yanımda oldu. İlk günden itibaren ziyaretimi bir an olsun bırakmadı. Ülkemiz için gerçekleştirdiğimiz beyin fırtınaları ve sürece katkıda bulunacak bilgiler paylaştığımız görüşmeler, 12 metrekarelik dünyamda bana güç verecek destekler oldu. Tüm bu faaliyetleri teknolojik imkanlardan uzak, yalnızca kalemle gerçekleştirdiğimizi belirtmek isterim. Eski usul, bir tür teknoloji detoksu gibi adeta.
Bolca zamanım olduğu için, tuttuğum notları, düşüncelerimi ve yaşadıklarımı, bu yolda yanımda olan dostlarımla ve elbette seninle paylaşmaya karar verdim. Size olan özlemi belki bu şekilde bir nebze olsun giderebilirim. Milletimin talepleriyle yön vereceğim bu süreçte, özellikle gençlere iletmem gereken mesajlar var. Sesimin engellendiği ve görüntülerimin sınırlandırıldığı bu dönemde, lütfen söylediklerimi onlara ulaştır. Zaman zaman halkımdan gelen soruları bana iletmeni de unutma. Elimden gelenin en iyisini yaparak bazı yanıtları paylaşmak isterim.”
Dilek, umarım durumuna çok üzülmüyorsundur. Çünkü içinde bulunduğum bu durum, aynı zamanda hizmet aşkıyla yola çıktığım vatanım için önemli bir durak. Cumhuriyetimize ve demokrasimize inancım tam. Vatanımın her kesimine hizmet etmenin kutsallığını gereğince biliyorum. Her katmanını tanıma fırsatı bulduğum bu ülkenin bir evladı olarak, halkımın taleplerinin ve bekleyişlerinin farkındayım. Bu bilinçle halkımın teveccühünü kazanarak onların kalplerine girmeyi başardım. Aynı şekilde, milletimin de gönlümdeki yerinin büyük olduğunu iletmeni istiyorum.”
“VATANDAŞINDAN UZAKLAŞAN HER SİYASİ TUTUM, MİLATİ UNUTTURUR”
İmamoğlu, “Devletin dini adalettir” vurgusunu yaparak, eşine de teşekkür ederek sözlerine devam etti:
“En eski dostumun, senin gibi bir eşe sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu çok iyi biliyorsun. Bir siyasetçi olarak, senin gibi bir yoldaşım olduğunun farkındayım. Senin katkılarınla oluşturduğumuz ‘İmamoğlu varsa çözüm var’, ‘Hep birlikte mutlu, hep birlikte özgür’, ‘İstanbul İttifakı’, ‘Türkiye İttifakı’, ‘Her şey çok güzel olacak’ gibi sloganlarla, her zaman çözüm odaklı ve birleştirici bir ruhu temsil etmeye gayret ettim.
“Sen kimin parasını kime dağıtıyorsun” diyerek o dönemdeki vaatlerime yapılan eleştirilerle karşılaştığımda, “Halk süt, annelere ücretsiz ulaşım, kreş, yurt, öğrencilere burs, kent lokantası gibi sosyal hizmetlerle milletin kaynaklarını halka dağıtıyorum” diyerek yanıt verdim. Şimdi bu hizmetleri tüm Türkiye’ye yaymak için hazırlanıyorum.
Vatandaşından kopmuş, partizanlık yapan ve toplumu sürekli ayrıştıran her siyasi tutum, nihayetinde milletin gerçek sahibi olduğunu hiçe sayarak, halka teba muamelesi yapar. Böylesi bir anlayışla yaşanan hukuksuzluklar toplumda derin yaralar açmaktadır. Ancak ben “Devletin dini adalettir” felsefesine gönülden bağlıyım ve bu durumları aşacağıma inanıyorum.”
“BU BİR TRAJEDİDİR”
İmamoğlu, yakın zamanda yaşadığı SEGBİS üzerinden yapılan tutukluluk incelemesini anlatırken mektubunu şu sözlerle sürdürdü:
“Bu konuda, çok yakın zamanda yaşadığım bir olaydan bahsetmek istiyorum. Saat 13.30 civarında, genel başkanımla bakanlık izniyle görüşme yaparken infaz memuru bana SEGBİS bağlantısı için davette bulundu. Daha önce duymadıysan açıklayım: SEGBİS, mahkemeye çıkartılması imkânsız veya zor olan kişilerin sesli ve görüntülü görüşme aracılığıyla savunma yapmalarını sağlayan bir sistemdir.
Acelle, 15 dakika içinde görüşmeyi bitirdim ve hazır olduğumu söyledim. “Henüz çağırmadılar” yanıtını alınca, “O hâlde hücreme geçeyim” dedim ve beklemeye başladım. Tam üç saat sonra, “Sizi mesaiden sonra çağırabilirler” dediler. 17.30 civarında SEGBİS için avukatımla görüştüm. Görüşmemiz devam ederken “Beş dakika içinde SEGBİS görüşmeniz olacak” mesajı geldi. Hızla avukat bölümünden ayrılıp SEGBİS odasına geçtim.
Yirmi dakikadan fazla, aynı müziğin defalarca tekrarlandığı bekleme ekranında oturdum. Artık her notasını ezberlediğim o melodi sona erdiğinde, bir hâkime hanım görüşmeye bağlandı. Masasının sağında dört veya beş adet dosya vardı; benim dosyalarım mıydı, emin değilim. Hızlıca konuya giren hâkime, sakin bir şekilde “Tutukluluk incelemeniz yapılacak. Savcılık, tutukluluğun devamını istedi. Buna dair diyeceğiniz var mı?” diye sordu.
“Periyodik olarak yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında, önünüzde soruşturma dosyası olmadan karar veriyorsunuz. Bu hukuki denetim yolu, şekli bir merasime indirgenerek etkisiz hale getiriliyor. Bu konuda, avukatlarımın 4 Eylül 2025 tarihinde İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sundukları beyanlara aynen katılıyorum.” dedim. Hâkime hanım, “Karar için ara veriyorum” dedi ve ekran kapandı. Tekrar müzik eşliğinde beklemeye başladım.
On dakika sonra hâkime hanım yeniden bağlandı ve “Yaptığım inceleme sonucunda tutukluluğun devamına karar verilmiştir” dedi. O esnada gözüm, masanın sağındaki dosyalara ilişti. Dosyalar başlangıçta olduğu gibi duruyordu; hiç dokunulmamıştı. Bildiğim bir şey varsa, o da dosyaların kapağının dahi açılmadığıydı. Teşekkür edip iyi akşamlar dileyerek SEGBİS odasından ayrıldım.
Bu bir trajedidir ama ben bunu “trajedi” diyerek kabullenecek bir adam değilim. Halka diz çöktürmeye çalışanlara karşı, devletin şefkatini temsil eden bir tavırla durmak, milletime karşı en büyük sorumluluğumdur. Bu çizgiden asla sapmayacağım. Bu anlayışa karşı mücadele edecek; yeni doğan bebekler için, umudumuz olan çocuklar için ve yıllarını bu ülkeye veren yaşlılar için var gücümle savunacağım.”
“BU CEBERUT DÜZEN SONA ERDİĞİNDE TEKRAR GÖZ GÖZE OLACAĞIZ”
İmamoğlu, mektubunu şu ifadelerle sonlandırdı:
“Cumhuriyet, demokrasi ve adalet için sonsuz bir kararlılıkla mücadele edeceğim. Varsın prangalar vursunlar, varsın zindanlarda kapatsınlar. Ben bu hislerle burada oldukça huzurluyum. Kararlıyım, güçlüyüm, umutluyum ve başaracağımıza dair hiç olmadığım kadar inançlıyım. İçin rahat olsun. Böyle bir başlangıç yaptık. Arada senin aracılığınla hemşehrilerime seslenmek isterim. Burada asla pes etmiyorum. Gücümü senden, ailemden ve halkımdan alıyorum. Sizlerin iradesi, demokrasi ve adalet mücadelesi sayesinde, çok sürmeyecek bu ceberut düzen sona erdiğinde tekrar göz göze, gönül gönüle olacağız, buna emin ol. Tüm sevgilerimi, abilerime, kardeşlerime ve çocuklarım Ekrem’den selamlarımı ilet. Sizlerin duaları ve iyi dilekleriyle bu 12 metrekarelik hücre, gerçekten saraylardan daha geniş. Gönlünü ferah tut. Varsın penceremde mavilik olmasın; arkamda büyük bir halk varken, hangi duvar gökyüzünü görmemi engelleyebilir ki?”
“`